"Göz Doktorlarının Görme Engellilere Yönelik Tutumu" başlıklı 81. Aylık Online Değerlendirme Toplantımız, 13 Mart 2024 Çarşamba 20.30'da, Şeyma Büyükurvay Şatay yürütücülüğünde, Google Meet üzerinde gerçekleşti. Toplantıyı Ali Köse tutanak altına aldı.
Yürütücü Şeyma Büyükurvay Şatay, toplantıyı açarken arkadaş ortamlarında ve medyada sık sık göz doktorlarının körlere yönelik tutumuyla ilgili çeşitli deneyimlerle karşılaşıldığını ve toplantının bu deneyimleri yaşayanların hem dile getireceği bir ortam oluşturması hem de süreçte güncel durumun değerlendirilmesi adına önemli olduğunu vurguladı.
Toplantıda; Göz doktorlarının körlere yönelik tutumu tanıdan devam eden kontrollere kadar nasıl oluyor?
Göz doktorları görme engelli kişilere ve çocukların ailelerine nasıl yönlendirmelerde bulunabilir?
EGED göz doktorlarının körlük algısı ve körlere yönelik tutumları konusundaki sorunların çözümü için neler yapabilir? Soruları etrafında deneyim ve fikir paylaşımında bulunuldu. Tanı başlığında:
Bir katılımcı; göz tansyonunun olduğunu, bir yakınıyla alışveriş yaparken gözüyle ilgili geçirdiği bir kaza üzerine hastaneye gittiğini, orada doktorun “Senin tek başına dışarı çıkmaman lazım, neden dikkat etmiyorsun, neden göz bandı takmıyorsun?” sorularına maruz kaldığını, doktorun bu tutumunun kendisini suçluluk psikolojisine yönelttiğini ifade etti.
Başka bir katılımcı; sağ gözünde görme algısının olmadığını, doktora muayene için gittiğinde doktorun ona “Ben çok iyi göz alırım. Gel senin gözünü alayım. Sen de kurtul ben de.” Şeklinde cümleler kurduğunu, başka bir doktorun özel hayatına müdahale olarak sayılabilecek şekilde evlenmemesi gerektiğini söylediğini, bu ve buna benzer tutumlar yüzünden göz doktorlarına gitmek istemediğini belirtti.
Bir başka deneyim paylaşımında ise bir katılımcı; belli bir yaşa kadar tavuk karası olduğunu bilmediğini, bir doktorun ona 20 yaşından sonra görme oranının gittikçe düşeceğini, bu tespit üzerine psikolojisinin bozulduğunu, yakın tarihte ise başka bir doktorun ona görme oranının asla düşmeyeceğini söylediğini ve bunun üzerine rahatladığını dile getirdi.
Olumlu deneyiminden bahseden bir katılımcı da; ailesinin göz kaymasını fark etmesi üzerine ailesinin bir doktorla tanıştığını, doktorun ona tavuk karası olduğunu söylediğini, bu durumun ameliyatla çözülemeyeceğini, bu süreçte iyi bir eğitim alması için doktorun yönlendirmelerde bulunduğunu, ilerleyen süreçte doktora sorduğu her soruya tatmin edici cevaplar aldığını, doktorun güven verici ve sosyal-psikolojik alana hakim olduğunu anlattı.
Görmediğini doktorlara kanıtlamaya çalışan bir başka katılımcı ise gittiği doktorun fotoğrafta gözü açık olduğu için görmediğine inanmadığını, kendisini başka doktorlara yönlendirdiğini, başka doktorlarla da buna benzer süreçlerin yaşandığını kaydetti.
Tanı sonrası kontroller sürecinde ise:
Yürütücü Şeyma Büyükurvay; 12 yaşına kadar az gören olduğunu, düzenli olarak kontrollere gittiğini, bu kontrollerde bir doktorun kendisine dört yıl içinde görmeye başlayacağını, yirmi yedi yıllık meslek hayatına güvenmesini söylediğini, bu tespitin kendisinde bir umut kaynağına neden olduğunu, dört yıldan fazla sürede herhangi bir değişiklik olmadığını, aksine görmesinin gitgide azaldığını ve şu anda ışığı algılamadığını paylaştı.
Az gören bir başka katılımcı ise; sol gözünün sağ gözünden daha iyi gördüğünü, doktorların kendisine iki gözünün de hiç görmeyeceğini söylediğini, doktorların görmesine şaşırdıklarını ve günlük işlerini zorlanmadan ve doktorların dediğinin aksine görmesini de kullanarak yaptığını anlattı.
Çocuğunun tanı ve kontrol sürecinden bahseden bir katılımcı da çocuklarını bir doktora götürdüklerini, doktorun küçük yaşta olduğu için üç ay sonra tekrar gelmeleri gerektiğini söylediğini, tekrar gittiklerinde doktorun kök hücre tedavisi önerdiğini, kendilerini kök hücre tedavisinin yan etkilerini öğrenmeye çalıştıklarında zaten çocuğun görmediğini, daha ne gibi bir riskin söz konusu olabileceğini söylediğini, kök hücre tedavisinin doktorlar tarafından umut aşılayıcı şekilde anlatıldığını, yaptıkları araştırmalarda tedavinin %13’lük bir başarı oranına ulaştığını ve ciddi riskler barındırdığını, kendisinin de bir görmeyen olduğunu, kontrollerde bir doktorun küçük yaştayken kendisine uyurken bile gözlük kullanması gerektiğini, bir başka doktorun böyle bir tedavinin olmadığını, gözlük takarak uyumanın tehlikeli olduğunu, ailesinin bunun üzerine başka arayışlara yöneldiğini, artık tedavinin olmayacağına inandıkları için kendisinin iyi bir eğitim alabileceği yolların araştırıldığını, doktorların sadece tedaviye yöneldiklerini, rehabilitasyon-bağımsız hareket-Braille gibi kavramlarla pek ilgilenmediklerini dile getirdi.
Diğer bir katılımcı; kardeşiyle birlikte kendilerine acı verdiğinden gözlüklerini çıkarmak için kontrole gittiklerini, gittikleri doktorun kendilerine bir tedavinin varlığından bahsettiğini, dilerlerse bu tedavinin kardeşi veya kendisi üzerinde denenebileceğini, kendisini bir denek gibi hissettiğini, bu sürecin psikolojik etkisinin yanında maddi bir külfet de gerektirdiğini söyledi.
İyi gördüğünü belirten başka bir katılımcı ise, kontrol süreçlerinin insanı çok yıprattığını, tedavi süreçlerinin ve doktor söylemlerinin hayatın merkezine alınmaması gerektiğini paylaştı.
Göz hekimlerinin körlükle ilgili tutumları üzerine söz alan bir katılımcı; göz hastanelerinin reklamlarında görmenin çok iyi bir şey olduğuna, buna karşın görememenin bir problemmiş gibi yansıtıldığına, kök hücre tedavisi meselesinde birçok kişinin umutlarının suistimal edildiğine dikkat çekti.
Öğretmen olduğunu belirten bir katılımcı ise; biyonik göz, beyin arkasına yerleştirilen çip gibi medyada çıkan haberlerden sadece kendilerinin değil öğrenci velilerinin ve öğrencilerin de etkilendiğini, bu durumun bir baskı unsuru oluşturduğunu ekledi.
Son başlık olan “EGED bu konuda neler yapabilir?” sorusuna istinaden söz alan bir katılımcı; yıllar önce bir doktorun babasına çocuğunun gözlerinin açılmayacağını, çocuğun körler okulunda eğitim alması gerektiğini söylediğini, günümüzde bu tutumu sergileyen doktorların ender rastlanır olduğunu, tıp fakülteleri, sağlık bilimleri fakülteleri ve hemşirelik fakültelerinde görme engellilere yönelik tutum konusunda bir ders konması gerektiğini, bunun için de YÖK ile temas kurulmasını önerdi.
Bu öneri üzerine yürütücü Şeyma Büyükurvay Şatay; belli bir süre Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin Tıpta Ayrımcılık ve Damgalama dersine konuk olduğunu, bu derste öğrencilerden körlükle ilgili çok güzel sorular aldığını, dersin başka üniversitelerde yaygınlaşması gerektiğini, alanda tutumlarla ilgili bir klavuz ihtiyacının söz konusu olduğunu ekledi.
Diğer bir katılımcı; akraba evliliklerinden kaynaklanan sorunlara dikkat çekerek sivil toplum kuruluşlarının bu konuda bilinçlendirme çalışmaları yapması gerektiğini, ilgili fakültelerde konulacak derslerin yanı sıra farkındalık çalışmalarının erken yaştan itibaren düzenlenmesinin de etkili olacağını ifade etti.
Toplantı, yürütücü Şeyma Büyükurvay Şatay’ın buradan elde edilecek verilerle bu konunun irdelenmeye gerektiğini vurgulamasıyla sona erdi.
Siz de aylık online değerlendirme toplantılarımızda konuşulmasını istediğiniz bir konuda gündem önerisinde bulunmak için, gündem öneri formunu kullanabilirsiniz