"Young Urban İnclusive Tours" Erasmus+ Projemizin İtalya'da Düzenlenen Yönetim Toplantısına Katıldık

Almanya Körler Federasyonu’nun başvuran kurum; İtalya, Belçika ve Türkiye’den derneğimizin ortağı olduğu "Young Urban Creative Inclusive Tours" adlı projemizin İtalya Bologna’da gerçekleşen yönetim toplantısına katıldık. 03-05 Haziran 2022 tarihleri arasında organize edilen toplantıya derneğimizi temsilen EGED Uluslararası İşler Sekreteri Adil Ahmet Kavrama, EGED Genel Sekreteri Oğuzhan AL ve EGED üyesi Enes BÜLBÜL katıldı.
Farklı ülkelerde erişilebilir turizme dair çeşitli öğrenme aktiviteleri ve toplantıların yürütüleceği projenin İtalya'da gerçekleşen yönetim toplantısında; Berlin’de gerçekleştirilen öğrenme hareketliliği toplantısı, "Rehberli Şehir Turlarında Görme Engelli ve Az Gören Gezginlerin Beklenti ve İhtiyaçlarının belirlenmesi Anketi" çalışmasının ülkelere göre çıktıları ve İtalya ve ülkemizde gerçekleşecek toplantıların planlaması yapıldı. Toplantı sonrasında ortak ülkelerden gelen tüm katılımcılar Bologna Uluslararası Müzik Müzesi’nde son 600 yılın Avrupa Müziğine ait enstrümanları ve müzede bulunan braille kitapçıkları inceleme fırsatı yakaladı.
Toplantıya ilişkin ekip üyelerinden Oğuzhan AL'ın deneyim yazısını aşağıda okuyabilirsiniz.
Almanya Körler Federasyonu’nun proje sahibi olduğu, İtalya, Belçika ve Türkiye’den derneğimizin ortağı olduğu "Young Urban Creative Inclusive Tours" projesinin İtalya'da gerçekleşecek yönetim toplantısına katılmak için yola çıktık. Burada sizden hazırlık sürecinden itibaren yaşamış olduğumuz deneyimleri aktarmaya çalışacağım.
Hazırlık süreci:
Adil Ahmet KAVRAMA ile Bologna'da yapılacak toplantıya katılacağımız belli olduktan sonra gezimizi kendi imkanlarımızla uzatma kararı aldık. Bu süreçte Enes BÜLBÜL bize eşlik edecek ve toplantı öncesine bir gün, toplantı sonrasına da iki gün ekleyerek İtalya gezimizi zenginleştirecektik. İlk olarak 2 haziran için gidiş, 7 haziran için dönüş uçak biletlerimizi satın aldık. Daha sonra İtalya için vize başvurusunda bulunduk. Öncelikle söylemeliyim ki vize başvuruları hem evrak hazırlama, hem hazırlanan evraklarda eksik çıkması, hem de vize başvurusu alan kurumun sizden ekstra evrak talep etme nedenleriyle oldukça sitresli geçebiliyor. Bu yüzden vize başvurularına erken başlamakta ve her ihtimali göz önünde bulundurarak farklı evrakları hazırlamakta fayda var. Vize başvurumuzun sorunsuz ilerlemesi için üçümüzde başvurumuzu beraber gerçekleştirdik. Vize başvurumuzu yaptıktan sonra 3 5 haziran tarihlerinde Bologna'da olacak şekilde gezimizin öncesini ve sonrasını planlamaya başladık. Gideceğimiz şehirleri, kalacağımız yerleri belirledikten sonra gideceğimiz günü heycanla bekledik. Bu esnada her ihtimale karşı gün boyu yanımızda bulunsun diye sıcakta bozulmayacak ve tok tutacak atıştırmalıklar aldık.
2 haziran günü Enes ile ben saat 7 buçukta Ankara'da hava alanındaydık. Benzer saatlerde Adil'de Adana hava alanından uçağa binerek Sabiha Gökçen hava alanına geldi. 9 buçukta Adil ile buluşup hava alanı içinde vakit geçirdik. Uçak saatimiz geldiğinde pasaport kontrolünden geçip uçağa bindik ve İtalya’ya havalandık. Bologna’ya indiğimizde havası ülkemiz içanadolu bölgesine benzeyen bir şehir karşıladı bizi. Hava alanından tren istasyonuna şehir için trenle geçiş yaptık. Burda şehir içi trene binebilmeniz için biletinizin olması veya temazsız kredi kartınızla ödeme yapmanız gerekiyor. İtalya’da genel olarak ulaşımın pahalı olduğunu söyleyebiliriz. Hava alanında tren istasyonuna gitmek için 2 istasyonlu şehir içi trene yaklaşık 9 Euro ödedik. Bologna tren istasyonunda Florence için bilet satın aldık. İtalya’da biletler dokunmatik ekranı bulunan ve erişilebilirlik seçeneği bulunmayan makinelerden satın alınıyor. 15 dakikada bir hareket eden hızlı ve yine bu sıklıkla hareket eden eski tip trenler mevcut. Eski tip trenlerin ücreti 10 – 12 euro iken, hızlı trenler 20 – 30 euro arası. Uçaklarda olduğu gibi son dakikalara doğru biletlerin fiyatlarında artış oluyor. Biletinizde trenin sefer numarası bulunuyor ve tren istasyonundaki ekranlardan sizin bineceğiniz trenin hangi perona geleceğini takip etmeniz gerekiyor. Tabi bu da erişilebilir değil. İtalyanca olarak anons yapılıyor ancak her sefer yerine bazı seferler ve genel anonslar yapılıyor. Trene bindiğinizde yerinizi kendiniz bulmanız gerekiyor. Danışmadan aldığımız bilgiye göre İtalya’da engelliler için trenlerde indirimli ya da ücretsiz bilet uygulaması yok ancak engelli kişi önceden randevu almak kaydıyla veya o an müsait görevli bulunması halinde tren istasyonu içinde destek alabiliyor. Ayrıca 40 Euro’ya 5 gün trenlerde geçerli bilet satın alabiliyorsunuz. Bu biletlerde sadece eski tip trenlerde geçerli oluyor.
Florence’a ulaştığımızda ilk işimiz otele gidip valizlerimizi bırakmak oldu. Daha sonra şehri tanımak için turlamaya başladık. Şehir içerisinde toplu taşıma kullanmak yerine her yere yürüyerek gittik. Şehir yürüyerek gezilebilecek bir büyüklükte. Akşam üstü Arno Nehri’nin üstünde yer alan zarif kemerleri ve çok sayıda hediyelik eşya dükkanları bulunan Ponte Vecchio köprüsüne gittik. Taş köprü üstünde dolaştık ve şehrin atmosferini hissettik. Köprüden tekrar şehrin meydanlarına kadar yürüdük. Tarihi sokaklarda tarihi kapıları inceledik. Şehirin her kısmı size ayrı bir tarih sunuyor. Uzun bir yürüyüşten sonra küçük bir dükkandan pizza aldık. Bu yediğimiz pizza yapılışı ve tadı itibariyle diğerlerinden oldukça farklıydı. Dükkanın önünde pizza yerken sokakta güzel müzik yapan bir caz gurubunu dinliyorduk. Florence’de oldukça sokak müziği yaygın. Karşılaştığımız her sokak müziği çok iyi kalitedeydi. Akşam yemeğinden sonra şehri tanımak için meydanları ve sokakları dolaşmaya devam ettik. Eski bir tiyatro ve içinde yemek yeme yerlerinin bulunduğu ve günümüz AVM’sine benzeyen bir yapıyı gezdik. Daha sonra yürüyerek Duomo ya da Santa Maria del Fiore olarakta bilinen Floransa Katedrali’ne ulaştık. Kapalı olduğundan kapısını ve çevresini inceledik. Her kapısı üzerinde her biri yumruk büyüklüğünde onlarca heykel bulunan ve her kapının farklı türdeki heykelleri bulunduğu bu yapı oldukça büyüleyiciydi. Kapılara tek tek dokunduk ve heykellerin işlenişi ve kapılardaki detaylar bizi etkileyen unsur oldu. Florence sokaklarından tekrar uzun bir turdan sonra kendimizi Santa Maria Novella Bazilikası önündeki meydanda onlarca kişiyle merdivenlerde otururken ve güzel bir grubun sokak müziğini dinlerken bulduk. Günün yorgunluğunu atmak için kalacağımız otele gittik.
03 Haziran günü sabah 7’de uyanarak kendimizi dışarı attık. Gideceğimiz yerlerden önce cappuccino ve kruvasan eşliğinde bir kahvaltı yaptık. İtalya’da kahvaltı kültürü genelde tatlılar üzerine kurulu. Genelde de kek veya kruvasan eşliğinde cappuccino içiliyor. Kahve olarak günün diğer saatlerinde de şat şeklinde Espresso içiliyor. İtalya’da gel al kültürü çok yaygın. Eğer bir şeyleri alıp gidecekseniz veya oturarak yiyip içecekseniz fiyatlar değişiyor. Bizim gittiğimiz şehirlerde de mekanlar oldukça küçük, genellikle 5 – 6 masa bulunuyordu. Kahvaltıdan sonra uzun bir yürüyüşle Michelangelo Tepesi’ne çıktık. Buraya çıkmak için fazlaca merdiven çıkıyorsunuz. Meydan teras gibi hayal edebileceğiniz, şehri her noktadan görebilen bir yapıya sahip. Fotoğraf çekimleri yapıldıktan sonra yürüyerek yakınlarda bulunan bir kiliseyi ziyaret ettik. Yol üstünde kahve almayı ihmal etmedik tabi. Kiliseden sonra biraz daha tepeye çıkarak şehrin en yüksek tepelerinden birine ulaştık. San Miniato al Monte kilisesini ziyaret ettik. Bu kilise diğer kiliselere göre oldukça farklı bir yapıda. Açık alanı çok fazla ve kiliseye ulaştığınızda fazlaca merdiven çıkıyorsunuz. Kilise kısım kısım ve her kısımdan sonra merdiven çıkarak geçiş yapıyorsunuz. Şehrin en güzel romanesk yapı örneklerinden biri olarak gösterilen, 11. yüzyıldan kalma San Miniato al Monte’nin dıştan görünümü son derece zarif, abartısız ama etkileyici. İsa ve Meryem tasvirli mozaikler ve freskler bazilikanın manevi bir ambiyansını hissettiriyor. San Miniato hakkında ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bir özellik de bazilikada bulunan anıt mezarların birinin dünyaca ünlü Pinokyo masalının yazarı Carlo Lorenzini’ye ait olması. Hem onun hem de başka ünlü kişilerin anıt mezarları ziyarete açık. Kimi mezarlar açık alanda bulunurken kimi mezarlar ise küçük odaların içinde bulunuyor.
Bu kadar tepeye çıkmışken birde şehir merkezine inme süreci başlıyor. Şehir merkezine indiğimizde öğle vaktine yaklaşıyoruz. Flroence’da bir dondurmacıya uğruyoruz. Dondurma satıcısıyla zor anlaşsakta satıcının ilgili olması ve İngilizce İtalyanca sözlük kullanmasıyla istediğimiz şeyi alıp sıcak bir havada serinliyoruz.
Daha sonra uzun bir yürüyüşle Pitti Sarayı’na ulaşıyoruz. Rönesans sarayı olarak inşa edilen Pitti Sarayı’nda; Floransa’nın en prestijli ikinci müzesi de dahil olmak üzere toplamda 5 adet müze ve sarayı ünlü yapan Boboli Bahçeleri bulunuyor. Pitti Sarayı’da dahil olmak üzere Flroence için heykel şehri desek yeridir. Şehrin her yerinde heykelle karşılaşıyorsunuz. Sokaktan tutunda müzelere, kiliselerden tutun kapılara, meydanlardan tutun caddelere kadar her yerde onlarca heykel bulunuyor. Pitti Sarayı’nda da Boboli Bahçeleri oldukça büyük ve geniş, bahçenin her noktasında bir heykel ile karşılaşıyorsunuz. Bahçe üst üste olmayan katlardan oluşuyor ve katlar arasında merdivenle geçiş yapıyorsunuz. Katlarda irili ufaklı yapılar bulunuyor. Oldukça dinlendirici ve görsel şölen sunan bahçeler, yürürken veya otururken size huzur veriyor. Bahçenin her kısmını gezme şansımız olmadı ancak oldukça uzun bir yürüyüş yaptık. Öyleki o dönemde banyo için kullanılan ve açık alanda tasarlanmış küvetleri bile inceleyebildik. Üç saatin üstünde süren bahçe yürüyüşünden sonra müzelerin bulunduğu kısma geçtik ve Modern Sanat Galerisini ziyaret ettik. Bu galeride ünlü ressamların yapmış olduğu tablolar bulunuyordu. Bütün tablolar camekanlar içinde muhafaza ediliyordu. Galeri bahçe ve saraya göre daha bir yeni yapı izlenimi veriyordu. Ben sarayda herhangi bir erişilebilirlik düzenlemesine raslamadım. Galeride bulunan resimler için bir sesli ya da Braille açıklama bulunmuyordu.
Saat 4 buçuk olduğunda saraydan ayrıldık ve yine uzun bir yürüyüşle All'Antico Vinaio’ya Sandviçlerini yemeye gittik. Burasıda bir gel al restoranı ve isteğinize uygun Sandviçler hazırlanıyor. Florence giden herkesin kesinlikle denemesi gerektiğini düşündüğüm sandviçleri alıp bir meydanda bulunan kilisenin merdivenlerine oturup yedik. Şehirde çok fazla meydan ve ve her meydanda bir kilise bulunuyor. İnsanlar meydanda bulunan kilisenin merdivenlerinde oturuyor. Şehirde insanların mekanlarda oturmaktansa meydanlarda oturmayı tercih etmesi beni oldukça mutlu etti. Planımıza göre Florence şehrine ayırdığımız saat dolmuştu ve gezmeyi planlayıp gidemediğimiz yerleri bırakıp Bologna’ya geçmemiz gerekiyordu. Otele eşyalarımızı alıp tren istasyonuna geçtik. 18:20 trenini beklemeye başladık. Trenimiz artarak rötar yedi ve 18:20 hareket saati olan trene 21:35’te binebildik. Öğrendiğimiz kadarıyla o gün grev varmış ve tüm tren seferleri ertelenmiş. 4 ile 7 saat arası değişen gecikme nedeniyle tren istasyonu kalabalıktı. Oturacak yerin azlığı nedeniyle oldukça yorucu bir süreçti. Bu süreçte ilgimi çeken nokta kimsenin taşkınlık çıkarmaması, sesini yükseltmemesiydi. İnsanlar geciken trenlerini sabırla bekliyordu. Bizde 18:20’de binmemiz gereken trene 21:35’te binerek Bologna’ya hareket ettik. Bologna’ya ulaştıktan sonra İtalya ve Belçika ekibiyle buluşup akşam yemeği yedik. Daha sonra Bologna’da daha önce körler okulu olarak kullanılan bir otelde kaldık.
04 haziran günü öğleden önce proje toplantısı yapıldı ve öğleden sonra Bologna’da bulunan Uluslararası Müzik Müzesi’ni ziyaret ettik. Müze’de 500- 600 yıl öncesine dayana müzik aletlerini, dokunma imkanı bulunmayan müzik aletlerinin kabartılmış şekillerini ve müzede bulunan 3 adet Braille kitabı inceledik. Akşam Bologna meydanda bulunan yapıları ve Bologna meydanlarını deneyimleme şansımız oldu.
05 haziran günü öğleden önce bir önceki günün değerlendirmesiyle birlikte projenin ilerleyişine dair bir toplantı yaptık. Öğleden sonra otobüsle Venice’ye bir metro durağı kadar uzak bir yere hareket ettik. İki buçuk saat süren otobüs yolculuğun ardından iki dakikalık bir tren yolculuğuyla Venice’ye geçtik.
Venice araç ulaşımının olmadığı, cadde yerine kanalların bulunduğu, sokakların oldukça dar olduğu ve kanalların üstünden merdiven çıkılan köprülerle geçildiği bir şehir. Her sokak sizi bir şekilde bir meydana ya da kanala çıkartıyor. Venice’de adres bulmak ve navigasyon kullanmak oldukça zor. İlk gün kalacağımız oteli bulmamız yaklaşık bir buçuk saatimizi aldı. Birde buna valizlerle yüzlerce merdivenin inilip çıkılması eklendi. Yaşanan yorgunlukla birlikte otele yerleştikten sonra şehri tanımak için şehir turuna çıktık. Venice akşam 10’dan sonra sessizliğe bürünüyor. Akşam 10’dan sonra açık bir yer bulmanız güçleşiyor.
06 haziran günü erken kalkarak kahve eşliğinde kahvaltımızı yaptık. Daha sonra yürüme mesafesinde olan ve listemizde yer alan yerleri gezdik. Genelde kilise ve müzeden oluşan bu yerlerden sonra öğle saatleirnde vapur ile Burano adasına gittik. Venice’ye yakın dört ada bulunuyor ve Burano adası merkezinde bulunan evlerin farklı renklerle boyanmasıyla ilgi çekiyor. Burano adasından döndükten sonra Venice’de bulunan bir alışveriş merkezinin terasında yer alan seyir terasında akşam saatlerinde fotoğraf çektirdik. Venice sürekli merdivenlerin inilip çıkılması ve dar sokaklarıyla üç şehir arasında en erişilebilir olmayan şehirdi. Şehre özgü yemekler yemeyi gel al restoranlarında deneyimleme şansımız oldu.
07 haziran günü saat sabah 4’te yola çıktık ve yine valizlerle bir saatlik bir yürüyüşten sonra trenle Bologna’ya geçtik. Bologna hava alanından bizi Türkiye’ye götürecek uçağa binip ülkemize döndük.
EGED, hem katılımcı hem de ev sahibi olacağı bu kapsamlı proje sürecinde farklı üyeleriyle birlikte ülkeleri ve kentleri keşfetmeye, elde edeceği deneyimleri üye ve takipçileriyle paylaşmaya devam edecek.